13 Eylül 2010 Pazartesi

Yoğun Pazartesi

Hafta sonu çok uzun geldi bize. Cuma günkü MR'ın kesin olamayan değerlendirmesi ile baş başa kaldık. Düşünceler, yorumlar, araştırmalar...

Neyse ki cumartesi Tülay, Paul ve Aaron bayram ziyaretine geldiler bize. Tam bir bayram ziyareti idi. Mutlu olduk. Annemin baklavaları çok beğenildi, özellikle Paul. Pazar ise Ayşe'lere gittik. Cumartesi, önceki günün uzun anestezisinden mi bilemedim Güneş çok keyifli değildi, yorgundu. Ama pazar günü eski formunu buldu. Ayşe ve Brett Güneş'i çok farklı buldular. Üç ay öncesine göre. Brett "sanki karşımda başka bir çocuk var, büyük iş yapmışlar, yapmışsınız" dedi. Ama asıl iş Güneş'te tabi. Bu onun gücü ve dayanıklılığı. Kuzular Ela ve Devrim'le yine tam olarak tutturamadı iseler de yine de oynadılar. Boya yaptılar hep birlikte. Güneş giderken Ayşe'yi öptü ve sarıldı. Daha önce bakışlarını bile kaçırdığını düşünürsek. Bu müthiş bir şeydi.

Pazartesi sabahımız Türkiye saati ile başladı. Tedavi planını ve ilaçları Hacettepe'deki doktorlarımıza yazmıştık. Sağolsunlar sabah her ikisinden de burada uygulamakta zorlanacağımız bir tedavi değil, ilaçlar da mevcut ve bekliyoruz cevabını aldık. Sevindik.

Radyasyon onkoloğuna yazmıştık, MR raporunu hızlandırması ve yorumu için. Aslında asıl muhatap O'ydu. Çünkü radyasyon sonrası ilk görüntüleme idi bu. Sabah raporu da edinerek, bize de bir randevu koymuş. Gittik. Güneş'i iyi gördü. Bunu önemsiyorum çok, dedi. MR görüntülerinde de tümör yatağında az da olsa küçülme olduğunu veya sabit kaldığını söylüyor ki, bu da raporu doğruluyor. İyi, en azından. Ama omurilikteki görüntü için radyolog omurilik sıvısına bakılmasını (LP) önermiş. Dr. Macaleer de titiz bir doktor olduğu için o da yaptırmamızı tavsiye etti.

Yarım saat içinde yarın sabaha LP kondu. Batın ultrasonu ve yine Dr. Vats ile görüşmenin yanı sıra. Yani yoğun pazartesinden sonra yoğun salı bekliyor bizi. LP anestezi altında yapılıyor burada. Erinç'cim sen demiştin herhalde Tr'de lokal veya hiç anestezisiz yapıyorlar diye. Bu zor olacaktı orada, gelir gelmez. Burada yapılacağı iyi olacak. Ama kuzunun hiç bitmeyen anestezi çilesi: kötü ve iyi bir sonuç=negatif:duamız. Zaten Tr'de sanırım anestezi ekibi hep sorun, yani eksiklerden bir tanesi. Güneş'in simülasyon tomografisi bile ayık yapılmaya çalışıldı, parmaklarına kadar bantlanarak, bağlanarak yatağa. Bu çok travmatik bir gündü, hiç unutmayacağım. Herkesin gönlü ister tabi, ama imkanlar, imkanlar...

Bugün anneanne ve dedeyi yolcu ettik. Anneanne ile başından beri birlikte idik. Ama bizim arkamıza Güneş'in sıkıntısına ve annemin yokluğuna dayanamayan babam hastalanmış. Ankara'da hastanelere düşmüştü. Annemi gönderemediğimiz için Temmuz'da o da buraya gelmişti. Sağ salim onların da sağlığı bozulmadan dönebilmelerini çok istiyordum.
Sizi bu yaşınızda buralara sürüklemeyi, düzeninizi bozmayı, bunları yaşatmayı istemezdik. Hele annem çok yoruldu, dirayetini kaybetmedi. Sanırım ona da değişik bir güç geldi. Belki uzak olmak daha çok hırpalayacaktı onu, bilinmez. Babam ise: hayır dua. Hakkınız ödenmez.

Altı aydır ilk defa yalnız kaldık. Ben yemek yaptım, ütü yaptım bugün. Ben genelde çocuklarla ilgileniyorum, yemekte Mustafa anneme yardımcı idi, ev işleri de ağırlıklı olarak annemindi. Giderken bu haftalık yoğurdumuzu (bu arada organik sütten yoğurt mükemmel oluyor, hayatımızın en iyi yoğurtlarını burada yedik, şifalar olur inşallah) ve ekmeğimizi de yaptı annem. Canım benim.

Dördümüz kalmak da iyi geldi ama yardıma çok ihtiyaç var. Günlük işler, hastane işleri, hele bir de dikkat ederek yemek yapmak, bir de buna kendi işlerimizi de ekleyecek olursak, gücümüzün üstünde. Bakalım. Büyük bir aileyiz, üstesinden geleceğiz.

Bugün yemek yaparken aklıma geldi. Fazla bir çeşit yemek bilmem ben, iddialı değilim, ama yemek yapmak çok dinlendirir, severim yapmayı. Hele dostlar için Mustafa ile mutfağa girip hazırlık yapmak en sevdiğimiz şeydi Paris'te, İstanbul'da. Çocuklar doğduğunda biraz sekteye uğradı tabi. Ama şimdi şunu hayal ediyorum: Güneş iyileşsin, biz mutfağa girelim, şöyle bir araya gelelim, "Dostların arasındayız, Güneş'in (sağlık) sofrasındayız" diyelim.

Yarın sabah LP saat:7:30'da. Maalesef anneanne olmayınca Işık'ı da uyandırıp götüreceğiz. Uyandırdığımızda, hadi hastaneye gidiyoruz dediğimizde, bazen seviniyor Işık, bazen de "ben hasta değilim ki Güneş hasta ama di mi" diyor. Güneş'im de sessiz kalıyor. Biz ne desek boş. Umarım yine öyle demez, biz de kendimizi daha da mahçup hissetmeyiz Güneş'imizin karşısında.




4 yorum:

  1. İnanmıyorum! İnanamıyorum! Ben de hep bu şarkıyı söylüyorum benzer şeyler düşünerek: 'Dostların arasındayım, Güneş'in sofrasındayım' Telepatik bir şeyler mi geliştirdik Ayşecim? Kolyelerin etkisi olmasın?? :))

    Ben de günlerdir MR sonucunu düşünüyorum, yorumlamaya çalışıyorum, protonla ilgili okuyarak. Sonuç olarak mevcut durumda geri bir adım atılmamış olmaması sevindirici ve rahatlatıcı. Kafamda tedavi sonucu beklentileriyle ilgili soru işaretleri oluştu.Bu tedavinin, kitleyi küçültmesi mi bekleniyor ve hedefleniyor yoksa küçültme olmaksızın tortu haline getirmesi mi? Kitleyi zayıflatarak kemoterapinin işini kolaylatmak mı amaçlanıyor? Klinik durum bence de en çok önemsenmesi gereken ve çok şükür Güneş'in kliniği hep yükselme eğiliminde. Maşallah. Sonuç olarak bu MR sonucu beni bilgi ve his olarak memnun etti. Kılı kırk yarıp farazi endişeler yaratmaya hiç gerek yok, üstelik herşey böyle yolundayken. (Maşallah)

    Sabah diyaloğu benim de içimi acıttı.Güneş bu durumdan etkileniyor mu, ne kadar etkileniyor? Ne yapmak lazım? Çocuğu nasıl korumak lazım? Bu soruları bir uzmana sormak gerek. Çocuk psikiyatristi ile sürekli iletişim halinde olmak gerektiğini düşünüyorum. Mücadele ekibinin bir parçası olmalı çocuk psikiyatristi, psikolog. Türkiye'de ne yazık ki böyle ekip organizasyonları yok. Kendi ekibimizi kendimiz oluşturacağız. Hacettepe Çocuk Psikiyatrisinde bir arkadaşım var. Bugün ona mail atıcam. Bakalım. Fizyoterapist olmalı mutlaka. Daha rahat zamanlarda da yüzü ve gözüne odaklanılabilir.Gene fizik tedavi, lazer akupunktur v.s. Onları da ben organize ederim.Vakti gelsin hele.

    Nehir için ben de kahroldum. Sabahattin Ali'nin öyküsündeki gibi 'vakitsiz sönen kandil' Ama Nehirin bloğunu okumaman yönündeki telkinlere hiç katılmıyorum. Her satırda müthiş hayat dersleri,çok onurlu bir duruş ve mücadele var.Bence herkes okumalı.

    Memleketin hali gene yürek burkuyor. Bir arkadaşım 'ben senin "hayır" deme htimalini sevdim, ey halkım! ' demiş. Çok hoşuma gitti. Ek söze gerek yok. Ben ise, iflah olmaz iyimser, hala aynı dizeleri söylüyorum:

    Güzel günler göreceğiz çocuklar
    Motorları maviliklere süreceğiz
    Çocuklar inanın, inanın çocuklar
    Güzel günler göreceğiz, güneşli günler
    Motorları maviliklere süreceğiz

    Nazım Hikmet Ran


    Kardeşim, hasretle bekliyorum.

    Erinç

    YanıtlaSil
  2. Uzun zamandır Alanya'da yoktum,sizleri takip edemedim.Ankara'ya ziyaretinize gelmek isterim.Bayramınızı kutlayamadım,ama ailece nice şeker tadında bayram diliyoruz.Sevgiler.Esin

    YanıtlaSil
  3. Umarim yarinki LP'den olumlu sonuc alirsiniz.
    TR de size ilac gibi gelecek insallah gittiginiz zaman.
    Cok isterdik sizi ziyaret edebilmeyi buradayken. En azindan Ertem gelmeyi umut ediyordu. Ucak bakti bircok kereler ama Emre henuz cok kucuk oldugundan bir turlu bizi yanliz birakmaya cesaret edemedi.
    Yemek yapma konusuna gelince, sizin bizim icin Paris'te yaptiginiz o kreplerin tadi hala damagimizda. Pazar sabahlari (yumurtasiz, yumurta yerine muz eziyoruz) pancake yapariz evde ve pancakeleri cevirirken hep siz aklima gelirsiniz.
    Insallah birgun bir araya geliriz de ben size bu ozel pancakelerimizden yaparim, hep birlikte yeriz.

    Kucak dolusu sevgiler,
    Sureyya
    Sevgiler,
    Sureyya

    YanıtlaSil
  4. Güneşimizin sofrasına:

    http://listen.grooveshark.com/#/s/Ille+de+rumba/2qrnCA

    YanıtlaSil